31 Ekim 2015 Cumartesi

Izgara Levrek


Izgara Levrek


Malzemeler

250 gr levrek fileto
5 gr zeytinyağı
80 gr karışık yeşillik
1 gr deniz tuzu

Patates püresi için:

150 gr patates
40 gr light süt
40 gr kapya biber

Karamelize domates sos için:

Birkaç yaprak taze fesleğen
100 gr domates
Çeyrek limonun suyu
1 çay kaşığı balsamik sirke
1 çay kaşığı elma sirkesi
1 çorba kaşığı kıyılmış kuru soğan
30 gr domates suyu
1 gr deniz tuzu

Hazırlanışı:

Bütün bir levreğin pullarını ve iç kısmını temizledikten sonra iki fileto olarak ayıklayın ve temizleyin. Zeytinyağı, tuz, karabiber ve fesleğenle marine edip ızgarada pişirin. Patatesleri soyun, yıkayın ve haşlayın. Püre yapmak için iyice haşlanmış patatesleri süzün ve geniş bir kaba alın. Kırmızı biberleri közleyin ve püre haline getirin. Haşlanmış patatese, kırmızı biber püresi, süt, tuz ve karabiber ekleyin, karıştırarak püre haline getirin. Sosu hazırlamak için zeytin yağını tavada hafif kızdırın, sırasıyla ince kesilmiş kuru soğan, küp kesilmiş domates ilave edin ve soteleyin. Son olarak, domates suyu, balsamik sirke, elma sirkesi, esmer şeker, fesleğen ve deniz tuzu ilave ederek kısık ateşte pişirin. Sosun kıvamı taneli, akıcı ve tatlı ekşi olmalı. Izgara levreği düz bir tabakta, Akdeniz yeşilliklerinin yanına bir servis kaşığı kırmızı biberli patates püresi ve karamelize domates sosla birlikte servis edin.


30 Ekim 2015 Cuma

Beynimiz Mevsime Göre Mod Değiştiriyor


Beynimiz Mevsime Göre Mod Değiştiriyor

Mevsim geçişleri insan kimyasını derinden etkiliyor. Mevsim geçişi sürecinde yaşanan adaptasyon süreci motivasyon ve yaşam enerjimizi alt-üst edebiliyor. Uzmanlara göre beynimiz mevsime göre mod değiştiriyor. Nasıl mı? 
Vücuttaki 'kimyasal takvim' bulundu
Bilim insanları canlılarda mevsimlerin geçişini takip eden "kimyasal takvimi" ortaya çıkardı.
Araştırmacılar canlıların vücudunda yer alan bazı hücrelerin günlerin uzunluğuna göre yaz ya da kış moduna geçtiğini söylüyor.
Current Biology adlı dergide yayımlanan makaleye göre vücut takvimi, hayvanlarda çiftleşme ve kış uykusu gibi faaliyetlerde belirleyici oluyor.
İnsanlarda ise bağışıklık sistemini etkileyebileceği düşünülüyor.
Araştırmayı yürüten Manchaster ve Edinburgh üniversitelerinden bilim insanları, yılın farklı zamanlarında koyunların beyinlerini incelediler.
Beyindeki hücre kümesi
Araştırmacılar beynin ön kısmında yer alan hipofiz bezesinde 17 bin hücreden oluşan bir küme buldular.
İkili bir sisteme sahip olan hücreler, yaz ya da kış moduna göre kimyasallar üretiyor.
Mevsimler değiştikçe, hücreler de birer birer mod değiştiriyor.
Araştırmayı yürütenlerden Profesör Andrew Loudon, "Kış ortasında ve yaz ortasında kısa bir süre, kümedeki tüm hücrelerin aynı modda olduğunu görebiliyoruz" diyor.
Ancak vücudun ilkbahar ve sonbaharı hala algılayamadığını söyleyen bilim insanları, bu mevsimlerde bazı hücrelerin kış, bazılarının da yaz moduna geçtiğini belirtiyor.
Vücut saati aynı zamanda döngüsel ritim olarak da biliniyor ve doğru zamanlarda uyanık kalmayı sağlayan günlük devir gibi çalışıyor.
Yıllık devir ise göç, kış uykusu ve çiftleşme gibi faaliyetleri harekete geçiriyor. Aslında kuzuların neden ilk baharda doğduğunu da yıllık ritim açıklıyor.
Hem günlük hem de yıllık devir, güneş ışığıyla kontrol ediliyor.
Günler kısalıp geceler uzadıkça, daha çok uyku hormonu melatonin salgılanıyor.
'Tüm omurgalılarda benzer şekilde çalışıyor'
Profesör Loudon da "Bir süredir uzun dönemli ritimde melatoninin önemli olduğunu biliyorduk. Ancak nasıl ve nerede çalıştığını yeni keşfettik" değerlendirmesinde bulunuyor.
Bir sonraki adımın hücrelerin zamanın geçişini nasıl kaydettiğini anlamak olacağını kaydeden Prof. Burt, insanların da aynı mekanizmadan etkilendiğini belirtiyor.
Bu yıl başlarında Cambridge Üniversitesi tarafından yapılan ve Nature Communications dergisinde yayımlanan bir çalışma, bağışıklık sistemindeki genlerin soğuk havada daha fazla çalıştığını ortaya koymuştu.
Bunun grip gibi virüslere karşı daha fazla koruma sağladığı ancak eklemlerdeki kireçlenme gibi sorunların kötüleşmesine yol açtığı belirtilmişti. 

Bir savurganla bir tutumlu evlenirse ne olur?


Bir savurganla bir tutumlu evlenirse ne olur?


Paranın eşler arasındaki en büyük tartışma konularından biri olduğu söylenir. Savurgan biriyle tutumlu biri evlendiğinde mutlu bir yaşam sürdürmeleri mümkün olur mu?
Taylor Murray ile karısı tanıştıkları ilk günden beri para konusunda birbirinin zıddı iki insan olmuş.
Kaliforniya’da yaşayan 33 yaşındaki Taylor kendisinin savurgan, karısının ise tasarrufu seven biri olduğunu söylüyor.
“O benim bazen sorumsuz davrandığımı düşünüyor, bense onun biraz daha rahat davranıp yaşaması gerektiğini söylüyorum” diyor.
Bu evlilik açısından tam bir felaket senaryosu olabilir. Kansas Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, para konusundaki tartışmalar boşanmanın en büyük belirtisi olarak görülüyor.
Fakat çağrı merkezleri için program hazırlayan bir şirkette çalışan Taylor ve karısı için böyle bir sorun olmamış. Her iki yaklaşımın da faydasını gördüklerini söylüyor. “Benim harcama güdüm sayesinde heyecanlı seyahatlerimiz oldu ve bunları ömür boyu hatırlayacağız. Eşimin planlı davranması sayesinde ise ipotekle aldığımız bir evimiz ve bankada altı ay yetecek kadar bir birikimimiz var” diyor Taylor.
Image copyright Images
Taylor ve karısının paraya yaklaşımlarındaki farklılık onlar açısından sorun olmasa da birçok ilişkide bu durum fazlasıyla stresli olabiliyor.
ABD’de ilişki uzmanı April Masini, “Finansal uyumsuzluk ilişkilere çok zarar verir. Aradaki fark kapatılamayacak kadar büyüktür” diyor.
Birçok bekar paraya karşı tutumu kendileriyle aynı olan biriyle evlenmeyi tercih ettiğini söylese de araştırmalar finansal zıtların birbirini çektiğini söylüyor.
Fakat parasal bakımdan zıt olan çiftlerin uygulayacağı bazı stratejiler mutlu bir beraberlik sürdürmelerine yardımcı olabilir.

Ayrı hesaplar

Herkesin finansal olarak bir miktar özgürlüğe ihtiyacı vardır. Bunu başarmak için üç hesap açabilirsiniz: Biri sizin için, biri eşiniz için biri de eviniz için. Bütün ortak harcamalar ortak hesaptan yapılırken, her biriniz için belirleyeceğiniz bir miktar da kendi hesabınıza aktarılır ve onu harcamak ya da biriktirmek sizin tercihinize kalır.
Image copyrightk

Harcama kategorileri

Son üç aylık banka kartı hesap özetlerinizi inceleyip üç ayrı renkle zorunlu harcamaları, istediğiniz için yaptığınız harcamaları ve gereksiz olanları işaretleyin. Böylece harcayan taraf da biriktiren taraf da paranın nereye gittiğini görmüş olur.

Danışmandan yardım alın

Finans danışmanları, önünüzdeki birkaç yılda eşler olarak neleri amaçladığınızı ve bunlara ulaşma yollarını netleştirmede size yardımcı olabilir. Bu özellikle harcayan taraf açısından yararlı olacak, belirlenen hedef doğrultusunda çaba göstermelerini kolaylaştıracaktır.

Para tartışma günü

Finansal durumunuzu sadece bir sorun ortaya çıktığında konuşuyorsanız bu kısa zamanda gerginliğe dönüşecektir. Uzmanlar para konusu ne kadar sık konuşulursa iki tarafın da kendisini daha rahat hissedeceğini ve farkların daha erken giderileceğini söylüyor. Bir çift olarak sizi hedeflerinize bağlamanın ve eşinizin paraya yaklaşımını öğrenmenin en iyi yolunun haftada yarım saatlik bir para tartışması yapmak olduğunu, böylece konuşmada sert duygusal çıkışların ortadan kalkacağını belirtiyorlar.

Harcama limiti

Image copyrigh
Önerilerden biri de eşlerin üzerinde anlaştığı belli bir harcama limiti belirlemeleri. Taylor ve eşi açısından da bu yöntem başarılı olmuş. “200 doların üzerindeki harcamalara ortak karar vermekte anlaştık. Ev için yapılan harcamalara da birlikte karar veriyoruz” diyor Taylor.

Kendinizi onun yerine koyun

Eşiniz neden para konusunda öyle düşünüyor? Yoksul bir ailede büyüdüğü için her zaman kenarda biraz parası olsun mu istiyor? Yoksa bundan dolayı şimdi düşünmeden mi para harcıyor?
Eşinizin davranış nedenini, duygularını ve korkularını anlarsanız adil ve uygulanabilir bir denge için çözüm de üretebilirsiniz.

Taviz vermeyi bilin

Sizden farklı düşünen biriyle birlikte yaşamak her iki taraf açısından da ortada bir yerde buluşmayı gerektirir. Eğer taraflardan biri taviz vermek istemiyor ve karşı tarafın isteklerini görmezlikten geliyorsa bu iyiye işaret değildir. Ancak taviz iki yönlüdür. Bu nedenle inat etmemeye özen göstermek gerekir.

SINAVLAR DEĞİŞİYOR, BEYİN GELİŞİYOR

SINAVLAR DEĞİŞİYOR, BEYİN GELİŞİYOR


Kullanılan organların daha çok geliştiği,daha az kullananlarında daha az geliştiği hatta yok olduğu bilimsel bir teoridir. Sağlakların sol ellerini kullanma özelliklerinin zayıf olması,aynı şekilde solakların da sağ el ve ayaklarını kullanma özelliğinin de daha kısıtlı olması bu teoriye kanıt olarak gösterilmektedir.
İnsan beyni her ne kadar karmaşık gözüken bir sisteme sahip gözükse de kuralı basittir.Geliştirilebilir ve körelebilir.Körelmesi kolaydır.Sürekli hazıra yönelmek ve bir konu hakkında  çözüm üretmek için çaba göstermemek  pratik zekayı bir süre sonra zayıflatacaktır.Fakat geliştirilmesi için farklı yollar,farklı çözümler bulunmaktadır.Biz bu yollardan uzmanların önerdiği 11 tanesini sizler için derledik.
1- Akıllı ilaçlar: ”Modafinil” gibi ilaçlar, beyni 90 saat boyunca uyanık tutuyor. Beynin bir bölgesinden diğerine veri akışını sağlayan kimyasalları artırıyor.
2- Yiyecekler: Protein açısından zengin besinler yarar sağlıyor. Düzenli kahvaltı yapmak da zihinsel performansı artırıyor; gazlı içecekler tam tersi etki yapıyor.
3- Müzik: Özellikle Mozart dinlemenin matematiksel zekâyı artırdığı ve müzik derslerinin, çocukların IQ”sunu yükselttiği belirlendi. Ancak pop müziğin böyle bir etkisi görülmedi.
4- Biyonik beyin: Elektrotlarla beyne az miktarda elektrik akımı vermenin, beynin gücünü artırdığı belirtiliyor.
5- Zihinsel egzersizler: Zor matematik soruları zekâyı keskinleştiriyor. 5 hafta boyunca zihinsel egzersiz yaptırılan çocukların IQ”su 8 puan yükseldi.
6- Hafıza oyunları: İskambil destesindeki her kartı bir karakterle özdeşleştirip tüm karakterlerin yer aldığı bir hikâye yaratarak, 52 kartı sırasıyla hatırlayabilirsiniz.
7- Uyku: 21 saat boyunca uyumamak, beyin üzerinde sarhoşluk gibi bir etki yaratır. 2 saatlik çalışmadan sonra iyi bir gece uykusu uyumak, öğrenmeyi kolaylaştırır.
8- Yürüyüş: Haftada 3 kez yarımşar saat yürüyüş yapmak; öğrenme, konsantrasyon ve mantık gücünü yüzde 15 artırır.
9- Hobiler: Örgü ören, bulmaca çözen yaşlıların Alzheimer gibi hastalıklara yakalanma riskinin daha az olduğu tespit edildi.
10- Konsantrasyon: Bu da beyin için önemli bir egzersiz! Bir iş üzerindeyken, kısa süreli bir dikkat dağılması sonrasında yeniden konsantrasyon sağlamak yaklaşık 15 dakika sürer.
11- Nörolojik tarama: Beyin içindeki hareketliliği gösteren tarayıcılar, beynin aktivitelerini kontrol etmekte de kullanılabilir.

Teknolojinin İlkleri

Teknolojinin İlkleri

Teknoloji günümüz kapitalist sisteminin vazgeçilmez büyüme kaynağı olmanın yanında öyle bir gelişme hızına ulaştıki insanoğlu bile bu gelişime ayak uydurmakta zorlanabiliyor. İşte size teknolojinin daha yavaş ilerlediği zamanlardan nostaljik bir liste.

10. İlk Cepte Telefonu 1985

Herhalde bir çoğunuz kendinize bu soruyu soruyordur. Cep telefonu olmadan önce nasıl yaşıyorduk. Valaha ben kendime soruyorum, elim ayağım oldu. İşte Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan Cep telefonu ilk olarak 1985 senesinde Motorola firması yukardaki fotoğrafta gördüğünüz DynaTAC 8000X Modelini ilk olarak piyasa sürdü. Resimden de anlaşılacağı üzere, günümüz şartlarında sadece maçlarda sahalara atılacak tuğla kıvamında olsa da, o günün koşularında bu telefonu alabilemek için 4000 $’ı gözden çıkarmanız gerekiyordu. (Yuhhh diyorum) Türkiye’de ise ilk cep telefonu kulanımı 23 Şubat 1994 senesinde Tansu Çiler’in, Süleyman Demirel’i araması ile gerçekleşmiştir. Bizim ülkeye girişine bakarmısınız?! Tam 3. Dünya ülkesi kıvamında. Başbakan, Cumhurbaşkanı’nı arıyor… neyse buna da şükretmek lazım.

9. İlk Helikopter

Bu başlığı görünce eminim çoğunuz içinizden “bu ne ya helikopter ilk teknolojiler sıralamasına mı koyulur? Sanki her sabah hepimizi apartmanımızın üzeriden helikopter alıyor da” gibilerinden serzenişte bulunduğunuzu görür gibi oldum. Ama neden siz de bir gün helikoptere binmeyesiniz? Belki bindiğinizde siz de bu muhteşem teknolojiye hayran kalabilirisiniz. Helikopter dünyada kulanması en zor teknolojik alettir. Bu karmaşık ve zor teknolojik alete benzeyen ilk çizimlerini yapan aslında Leonardo Da Vinci ‘dir. Ama gerçek anlamda ilk helikopterin planları, tasarlanması 6 Ocak 1905’te E.R. Mumford tarafından yapıldı. Üretimi de, İskoçyalı gemi yapımcılarından William Deny and Brothers tarafından gerçekleştirilmiştir.

8. İlk Araba 1885

Araba günümüz dünyası için vazgeçilmez bir parça olmakla beraber, özelikle At-Avrat-Silah üçlmesindeki atın yerini tuturak, Türk toplumunun gözünde bir statü gösgergesi olmasından dolayı çok önemli bir yer tutmaktadır. Özelikle arabanın icadının, at popilasyonu açısından da çok sağlıklı olduğunu kabul etmek lazım. Düşünsenize şimdiki arabanın yerinde atlar olsaydı, bu topluma at yetiştirebilir miydik?
1672 yılında Çin’de Ferdinand Verbiest’in, Çin İmparatoru için ilk olarak buharla çalışan bir araba tasarlamasıyla başlayan, daha sonra yıllar içersinde birçok farklı ülkede mühendislerin farklı yıllarda başarısız denemeleri sonucunda, 1985 yılında Karl Benz, ilk modern çalışan arabayı yapmayı başarmıştır. 1903 senesinde ise Henry Ford, dünyaya “araba seri üretmi” kavramını getirmiştir.

7. İlk Buzdolabı 1856

Buz dolabı olmasıydı ne olurdu? Eminim bir çoğunuzu – yemekler n’olurdu, nasıl saklarıdık yicekleri- gibi dşünceler sardı. Ama benim için en önemli yanı dondurma olmayacak olaması! İşte bu yüzden sevgili Karl Lind’e ilk elektrikli buzdolabını 1877′de yapmayı başardığından dolayı teşekkürlerimi iletirim. Gerçi onun yapmış olduğu buzdolabında kulandığı metil ether ne kadar son derece patlayıcı olasa da, bu işin başlagıcındaki emeğinden dolayı onu içtenlikle anıyoruz. Sonraki yıllarda ise, güvenli olan freon gazı kullanılan ilk buzdolabını Balzer Von Platen ve Carl Munters birlikte tasarladı. Onlara da bravolarımı gönderiyorum.

6. İlk Çamaşır Makinesi 1907

Çamaşır Makinesi 1907 Yılında Alva John Ficher tarafından icat edilmiştir. Alva John, erkek mi kadın mı diye soranlara; Şaka yapıyorsunuz heralde! Tabikide Alva John bir kadındır.
Kadına yıllarca çamaşır yıkamaktan gına gelmiştir ve demiştir ki “buna bir son vermeli ve dünya kadınlarına bir iylik yapmalıyım”. Ey kadınlar; Alva John önünde saygı ile eğilin yoksa manikür bile sizi kurtarmazdı. Çitile babam çitile!!!

5. İlk Elektronik Bilgisayar 1946

Resimden de anlıyacağınız gibi pek evinize koyabilceğiniz türden değil. Tam tamına 167 metrekarelik bir alanı kaplamaktaymış. Yani Türkiye sandartlarında, 4 oda bir salon kıvamında. Aynı zamanda 180 KW elektirik harcıyan bu dev makinan ismi ENIAC olmakla beraber bu modelin geliştrilmesinin amacı, II. Dünya savaşında orduya destek olmakmış. Savaşlar, herzaman teknolojinin ilerleyişine ön ayak olmuş bir etkendir. Vahim bir sonuç ama gerçek.

4. İlk Asansör 1857

Asansör size çok önemli bir teknolojik buluş gibi gelmese de, günümüzde olmadığını düşünürsek, heralde çoğumuz çok kuvetlli sporcular olurduk. Hergün merdiven in-çık, merdivende eşya taşı…. Bomba gibi bir toplum olurduk herhalde. Ama hangimiz isterdik ki bu külfeti. Yolcu taşıyan ilk asansör, 1743 yılında Versailles Sarayı’nda, Kral XV. Louis’nin odasına yapılmış. Amaç; aşağıdaki metrese kolay ulaşmak! Bakar mısınız işte erkek aklı neresine çalışıyor. Tak diye asansörü buluvermişler. Bu asasnsör, tabiki de insani gücüyle çalışıyormuş. Hatta buna “uçan iskemle” diyorlarmış. Bir iş merkezine yerleştirilen ilk asansör ise Elisha Graves Otis (Hani çoğu asansörün markası olan) tarafından yapıldı. Bu asansör, 23 Mart 1857 günü, New York’un Broadway semtinde beş katlı bir binaya takıldı. O Bina ilk açıldığında ne fiyakalı olmuştur ha. Aman tanrım asansörü var. Asansör mü? O da ne John?

3. İlk Metro 1890

Özelikle büyük şehirlerin kurtarıcı toplu taşıma aracıdır. Tüm şehir tarafiğini, şehrin altına alabilen bu toplu taşıma aracı, ilk olarak 1878 yılında Londra’da kulanılmaya başlandı ve daha sonra büyük şehirlerin vazgçilmezi oldu. Bugün, İstanbul’da ıkına sıkına zorlamalarla yapılmaya çalışılan metro yolları zamanında düşünülseydi, günümüzde İstanbul’un belki de trafik sorununu çemiyor olacaktık. Halbuki metro olmasa bile, tünel bu yapılara ilk örneklerinden olarak gösterilmektedir. Keşke devamı gelseymiş.

2. İlk Televizyon 1923

Televizyon heralde şu anda dünyada insanların boş vakitlerini en çok dolduran, insan hayatında ve dünya ekonomisinde çok önemli bir yer edinmiş muteşem bir icat. Evet bazılarınız diyecektir ki, “tam bir tembel kutusu”. Olabilir ama seviyoruz kardeşim! Te-le-viz-yo-nu seviyoruz! Yapcak birşey yok. 1923 yılında John Logie Baird tarafından İngiltere’nin Hasting kasabasında icat edilen televizyon, ilk yayınına 1926 yılında başlamış. 1930 yılında ise elektronik eşya olarak satışa sunulmuştur. Türkiye’de ise 1953 yılında deneme yayıları ve 1968 yılında ise sürekli yayına geçilmiştir.

1. İlk Elektrik Ampülü 1879

Çoğumuzun bildiği üzere Thomas Edison 1879 yılında ilk elektirikli ampülü icat etti. Günümüz tarihçesinde hala en büyük buluşlardan biri olan ampül, günlük hayatımızda geceleri aydınlatmaya devam ediyor. Düşünsenize hala mumlarla takıldığımızı! Çok ramantik bir toplum olurduk heralde.

Aklınızda Bulunsun – Pratik Bilgiler Dizisi 1

Aklınızda Bulunsun – Pratik Bilgiler Dizisi 1

Burada sizler için annelerimizin el kitaplarından (manuel) seçtiğimiz pratik, ilginç ve mantıklı fikirler var. O kadar ki, okuduktan sonra bu sayfayı sık kullanılanlarınıza eklemek isteyeceksiniz çünkü bu bilgiler hayatı kolaylaştıran fikirlerle dolu. Açıkçası biz okurken çok yararlı bulduk. O halde diyoruz ki; Aklınızda Bulunsun…

10. kilo

Her on beş günde bir tartılın. Eğer muntazam kilo alıyorsanız kilo aldırıcı yiyeceklerinizi azaltmalısınız.

9. Örümcek

Örümcek sokmalarına karşı sirkeli pansuman çok iyi gelir. Sokmadan hemen sonra süreceğiniz amonyak da zehrin yayılmasını önler.

8. Yumurta Haşlama

Çatlak yumurtayı dağılmadan pişirmek için, kaynayan suya bir parça sirke atınız.

7. Kedi, Köpek Tüyleri

Koltuklarınızı, üzerine yapışmış kedi tüylerini çıkarmak için ıslak bir süngerle silmeniz yeterlidir.

6. Vazodaki Çiçekler

Vazodaki çiçeklerinizin tazelik ve güzelliğini uzun süre muhafaza etmesini istiyorsanız suyuna iki tane aspirin atın.

5. Yastıklar

Hazır olmayan yastık kullanıyorsanız veya tüyden yastık kullanıyorsanız zaman zaman içini bir çamaşır kabına boşaltıp, hafif ateşte ısıtmak gerekir. Bu, tüyleri temizler ve şişirir.

4. Mutfak Dolapları

Mutfak dolaplarının içine biraz terebentin koyarsanız hem nemi alır hem de güve ve karıncaların gelmesini engeller.

3. Kıyafetlerdeki Ter Lekeleri

İpekli ya da yünlü kumaşlardaki ter lekelerini biraz amonyak katılmış suda ıslatıp, sonra temiz suya batırılmış bir süngerle silin ve kurumadan ütüleyin.

2. Banyo Temizliği

Banyonuzu haftada bir kaynar sirke ile silerseniz pırıl pırıl olacaktır.

1. Bira Lekeleri

Bira lekeleri için ılık su ve amonyak karışımını deneyiniz. İpekli kumaşlarda ise su ve ispirto karışımından olumlu sonuç alınır.

Dalai Lama 'nın Yaşam İçin 10 Altın Kuralı

Dalai Lama 'nın Yaşam İçin 10 Altın Kuralı

Tibet’in ruhani din lideri Dalai Lama daha 2 yaşında gösterdiği mucizelerle 13. kutsal Dalai Lama’nın reenkarnasyonu olarak tanınmıştır. Dalai Lama sürekli olarak barışçıl, şiddet karşıtı bir politika izlemiş olduğundan dolayı 1989 yılında Nobel Barış ödülüne layık görülmüştü. Listemizde Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama’nın yaşam için önerdiği 10 altın kuralı bulabilirsiniz.

10.. Kural

Eğer hayatınızda büyük bir aşk ve büyük başarılar kazanmak istiyorsanız , büyük riskler almayı göze almalısınız.

9.. Kural

Hayatınızda en az 1 kez hiç gitmediğiniz biryere gidin. Yaşadığınız çerçevenin dışına çıkın .

8.. Kural

Hayatınızda en az 1 kez hiç gitmediğiniz biryere gidin. Yaşadığınız çerçevenin dışına çıkın .

7.. Kural

Bazen sessizliğin en güzel yanıt olduğunu unutmayın .

6.. Kural

Birşey hakkında yanlış yaptığınızı anladığınız anda hemen onu düzeltmek için ilk adımı atın.

5.. Kural

Küçük tartışmaların güçlü arkadaşlıklarınızı bozmasına izin vermeyin.

4.. Kural

Evinizde huzurlu bir ortam yaratın , bunun hayatta en önemli şey olduğunu unutmayın.

3.. Kural

Hayatınızda birşeyler kaybedebilirsiniz. Önemli olan ise o olayın içindeki dersi kaçırmamaktır.

2.. Kural

Bu üç şeyi mutlaka yapın: endinize saygı duyun.
Karşınızdakine saygı duyun.
Yaptığınız her şeyin sorumluluğunu alın.

1. . Kural

Ve bu kuralları iyi öğrenin , böylece  uygun  zamanlarda onları “uygun ” şekilde  kendi lehinize değiştirebilirsiniz.

Ufkunuzu genişletecek enteresan bilgiler

Ufkunuzu genişletecek enteresan bilgiler

“Öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler” ekşi sözlükteki en popüler başlıklardan biri. Biz de sizin için bu başlıktaki en popüler ve ilginç bir derleme hazırladık.

Karınca kokusu

karinca
Bir karınca ölürse diğer karıncalar onun öldüğünü fark etmezler. sanki o karınca yaşıyormuş gibi yada hiç yokmuş gibi yanından geçip giderler. ta ki üçüncü güne kadar. eğer karınca yuvada ölmüşse üçüncü gün bir başka karınca onu yuvanın hemen dışındaki çöplüğe kadar yuvarlar.(bu çöplüğe bir nevi mezarlık da denebilir. şöyle bir şey). peki neden hemen değil de üç gün sonra?çünkü karıncalar öldükten üç gün sonra oleik asit adlı bir kimyasal salgılarlar. bu kimyasalın kokusu çürüyen karıncanın kokusudur ve diğer karıncalar bu kokuyu tanırlar. böylelikle ölen karınca yuvadan atılır.
eğlence bundan sonra. karıncalar oleik asit kokusuna o kadar hassastırlar ki onlar için bu kokuyu taşıyan her şey ölü bir karıncadır. karınca uzmanı e. o. wilson da “lan ömrümüzü şu karıncalara verdik şunları bir trolleyeyim” deyip karıncaların yuvalarına oleik asite bandırılmış kağıt parçaları atar. karıncalar da bu kağıt parçalarını dışarı atar. sonra bu wilson’ın aklına başka bir piçlik gelir. bu sefer canlı bir karıncanın üstüne oleik asit damlatır. karınca yuvaya girdiğinde bir başka karınca oleik asitin kokusunu aldığı gibi arkadaşını kaldırıp “ölmüşsün ama gömenin yok ” diyerek yuvanın dışındaki çöplüğe atar. bu sırada diğer karınca adeta eve geç gelen sarhoş bir koca gibi hiç itiraz etmez. nasıl itiraz etsin ki? resmen leş gibi oleik asit kokuyordur. talihsiz karınca için tek çözüm yolu vardır: temizlenip yuvaya tekrar girmek. üstünde eğer bir miktar oleik asit kalmışsa bunu da arkadaşlarına “yok be oolum bizim rıza yok mu vefat etmiş ben de onu dışarı attım bu sabah. onun kokusudur ya” diyerek yutturmak. eğer ki gençler bu kokunun sabah vefat eden rıza’dan geldiğine ikna olmazlarsa “ne konuşuyo la bu amk ölüsü?” diyerek yine yakaladıkları gibi talihsiz karıncamızı dışarı atacaklardır.
Posta Güvercinleri
posta-guvercini
Posta güvercinleri yollarını nasıl bulur? hiç merak ettiniz mi? ya da isterseniz biz önce rotalarını neye göre çizdiklerinden bahsedelim, yani salındıklarında haberi neye dayanarak doğru yere ulaştırabiliyorlar? eşi olan bir güvercin, yetiştirildiği yerden alınıp, orayla haberleşme sağlayacağı yeni bir bölgeye götürülüyor ve burada bakılmaya başlanıyor, ancak kendisine yeni bir eş sunulmuyor. bu yüzden aradan yıllar da geçse, güvercin salındığında ilk olarak yuvasına, eşinin yanına dönüyor ve böylece haber getiriyor.
evet çok romantik, ancak bizim cevabını merak ettiğimiz asıl soru bu değil, güvercinler yollarını “nasıl” bulur?
günümüzden 3200 yıl önce, antik mısır’da iletişim için güvercin kullanıldığı biliniyor ve bu süreç modern iletişim araçlarının icadına dek uzandı. uzak mesafelerde atlı habercilerden başka iletişim biçiminin mümkün olmadığı binlerce yılda, ulaştırdığı haberlerle dünya tarihini en çok etkileyen hayvanlardan biri güvercin oldu. insanlar ilk başta güvercinlerin yeryüzü şekillerini akıllarında tutarak yönlerini bulduklarını düşündü, sonra güneş ve yıldızların konumuna göre gitttiklerini sandılar, ancak gerçekler bugünden yalnızca 60 yıl önce ortaya çıkmaya başladı. posta güvercinleri, yollarını dünya’nın manyetik alanını ve atmosferdeki hava moleküllerini kullanarak buluyordu! dünya’daki manyetik alan, yerkürenin çekirdeğinde erimiş halde bulunan ve hareketli durumdaki demirden kaynaklanmakta, yerkürenin içinden, okyanuslardan ve atmosferden geçerek bir kutuptan diğerine ulaşan oval biçimli akış çizgileri şeklindedir. bu, aynı bir mıknatısın kutupları arasına demir tozları serpiştirildiğinde oluşan çizgilere benzemektedir. yeryüzündeki manyetik akım çizgileri, jeomanyetik ekvatorda yatay durumdayken, kuzeye ve güneye doğru gidildikçe daha dik açılarla kesişir konuma gelir. alanın şiddeti kutuplara yaklaşıldıkça artar, ekvatorda ise daha zayıftır. “magnetoception” adı verilen alıcılara sahip güvercinler, alandaki manyetik değişimin sinirlerine uyarı göndermesiyle ve doğumlarından itibaren beyinlerine yazdıkları, atmosferde stabil durumda bulunan hava molekülleriyle dünya’nın koku haritasını çıkararak yollarını bulur.

Nahçıvan
nahcivan
Aslında hiç önem vermediğimiz bir yerdir nahçıvan. bilmeyenlere söyleyelim, azerbaycan’a bağlı özerk bir bölgedir fakat bu ülkeyle fiziki bağlantısı olmayıp türk devletleri arasında türkiye ile kara sınırı bulunan tek toprak parçasıdır. ama neden hala azerbaycan’a bağlı özerk bir bölgedir biliyor musunuz? tamamen atatürk sayesinde. şöyle ki;
bu bölgeyle birbirimiz bağlayan sadece ve sadece 15km’lik bir sınır (bkz: dilucu sınır kapısı) vardır ve bu sınır bizzat atatürk’ün cebinden para ödeyerek satın aldığı topraktır! adam demiş ki, yukarıda ermeniler (o dönem sscb), aşağıda iran, bu bölgenin insanı burada yaşamalı, bizim burayla direk bir bağımız olmalı ki hem ermeniler hem de iran’la aramız bozulursa, türk devletleri ve orta asya’ya bir bağlantımız kalsın. hem bu sınır sayesinde bu bölgenin insanını da koruyabiliriz. iran’la görüşür, tabi ki ikna eder, parasını öder, toprağı alır.
gel zaman git zaman, 80’lerde ermeni ve azeriler arasında gerilim tırmanır. zaten o dönemlerin sonunda sscb’nin dağılması gerçekleşir. fakat nahçıvan bölgesinin insanı fakir ve techizatsızdır. ermeni birlikleri ruslardan temin ettikleri donanımlı silahlarla nahçıvan’a saldırıken, bu adamlar yalnızca av tüfekleriyle falan kendilerini savunmaya çalışmaktadır. saldırıların yoğunlaştığını ve nahçıvan’ın düşme ihtimalini gören dönemin türk hükümeti, bu sınır kapısından silah, techizat, sağlık yardımı yapar, bölge insanı güçlenir ve topraklarını korur. en nihayetinde sovyet rusyanın dağılması sonrasında özerk bir bölge olarak bağımsızlığını ilan eder.

Bir fil nasıl evcilleştirilir?
fil
Hindistan’da filleri evcilleştirmek için ilginç bir yöntem kullanılır. ormanda yere filin içine düşebileceği büyüklükte bir çukur kazılır ve üzeri dallarla örtülür. yavru fil gelip dallara bastığında çukurun içine düşer. ama şanssızlığı bununla bitmez. fil avcıları yüzlerini de kapatan tümüyle simsiyah giysiler içinde, ellerinde sopalarla gelip fili bir de eşek sudan gelinceye kadar döverler. hayvan yediği sopalardan, çukura düşmesi nedeniyle yaşadığı acıdan ve korkudan hayatında görmediği bir bunalım yaşar birkaç saat içinde. sonra aynı avcılar ağaçların arkasına gider ve üzerlerinde ki siyah elbiseleri tümüyle çıkarıp, baştan aşağı beyaz elbiselerle, ellerinde çeşit çeşit meyve sepetleriyle geri gelirler. fili besler, yaralarına pansuman yaparlar, onu düştüğü çukurdan çıkarırlar. fil bu beyaz giysili kurtarıcılarının ona gösterdiği karşılıksız sevgi ve ilgiden dolayı o kadar minnettar kalır ki o andan itibaren her istediklerini yapar ve sözlerinden çıkmaz. onların kendisini az önce döven siyah giysili adamlar olabileceği aklına dahi gelmez. filimiz artık evcilleştirilmiştir.

Dost canlısı Liechtenstein
asker
Dünyadaki en başarılı askeri harekatlardan biri avusturya-prusya savaşı sırasında liechtenstein’ın yaptığıdır. kimseyi öldürmedikleri gibi, 80 kişi yolladıkları ordu 81 kişi olarak geri dönmüştür. bunun sebebi de savaş sırasında karşı taraftan bir kişi ile arkadaş olmalarıdır
Korsanların göz bandı
korsan
Korsanların taktıkları tek göz bandının amacı yaralanma sonucu kaybettikleri tek gözü saklamak değildir.
aydınlık bir ortamdan karanlık bir ortama ani bir şekilde geçtiğiniz zaman gözünüzün karanlık ortama alışması için belli bir süre gerektiğini, gözün karanlık ortama hemen adapte olamadığını hepiniz tecrübe etmişsinizdir. işte korsan gemilerindeki kaptan korsanlar sürekli olarak güverte ile depo ya da kamara arasında gidip geldikleri için, gözün karanlığa alışma süresini yok etmek amacıyla bu göz bandını kullanıyorlar. güverteden içeri (aydınlıktan karanlığa) geçtiklerinde göz bandını çıkarıp gün boyu göz bandının altında karanlıkta kalan gözü kullanıyorlar. bu şekilde göz bandı tarafındaki göz, zaten gün boyu karanlıkta kaldığı için karanlığa hazır bir şekilde bekliyor, karanlığa alışma süresi yaşamıyor ve hemen net görmeye başlıyor. özellikle savaş gibi saniyelerin hayatınıza mal olabileceği kritik anlarda gözün karanlığa alışma süresini göz bandı sayesinde yok etmek çok büyük önem taşıyor.

Beni Neden Sevgilim Anlamıyor?


Beni Neden Sevgilim Anlamıyor?

Hayatın için de birçok genç kızın sorunu neden beni sevgilim anlamaya çalışmıyor oluyor. Bazı sebepler vardır ki asla gerçekleri kabul etmek istemeyiz, karşınızda duran bir erkek ve onun aklından her zaman bazı şeytani şeyler geçiyor olabilir;

Şu kızı tavlasam biraz salak ama yanın da duran güzel kızı da tavlayabilirim gibi düz mantık ile hareket eden erkeklere hayatımızda rastlamak mümkün kızlarda erkeklerin aradığı her şey ne olabilir sizce?

Baklava vücutlu olacak

Çok konuşmayacak

Sürekli beni bir yerler götürecek

Her dediğimi ikilemeden yapacak

Bana kontör alacak internet paketi alacak

Younow – Shapchat - Facebook vb sosyal paylaşım blogları'na girdiğimde bana karışmayacak,

Her zaman yanımda olacak beni asla aldatmayacak ve beni ömrümün sonuna kadar sevebilecek bir partner arıyorum diyebilecek ama asla dilek ve istekleri kabul görmeyecek bir kızla kim çıkmak ister dersiniz?

Erkekler hep üç maymunu oynayan kızlarla çıkmak isterler; görmeyecek, duymayacak, bilmiyorumcu davranıp erkeğini başka kızlardan kıskanmayacak birini ararlar hep.

Kızlar ise tam tersi ben elektrik alamadım

Bu çocuk çok mal

Cebinde hiç parası ve bine bileceğim güzel bir arabası yok

Çok sigara içiyor

Hiç yıkanmıyor galiba çok pis kokuyor

Kendine hiç bakmıyor çok paspal bir çocuk giyime, kuşamına hiç bakmıyor.

Ben marka giyinen, marka sigara kullanan maço birini istiyorum çünkü beni eski sevgilimden koruyabilen sadık bir erkekle birlikte olmak isterim neden mi?

Hayatımı devam ettirebilmek için bende iyi durumda olan evi-arabası-annesi olmayan genç yakışıklı biriyle ömrümü geçirmek istiyorum diyor çoğu kızın aynen bizi yazdı bizim içimizden geçenleri yazmış dediklerini duyar gibiyim.

Doğru söze ne denir. Kızlar erkeklerinizi yanınızda görmek istiyorsanız asla sıkmayın her şeyi zamana bırakın zaman her güzel şeyi olgun bir meyve olacağı güne kadar korur. Olgun insanların ilişkileri de bir ömür birlikte geçirme şansını bulabilirler. Ömür boyu mutlu olmak isteyen çiftlere önemli bir formül uygulamak sizlerin elinde.

Yazan: Güven Özdemir



Gelişmişlik Düzeyi


Gelişmişlik Düzeyi

Gelişen dünyada gelişmiş ve gelişmekte olan toplumların nesnel durumlarını sorgulamak için nasıl yaşamaları gerekliliği ve nasıl yaşamaya çalıştıkları düzeyinde yapılan bir çok araştırma gösteriyor ki gelişen toplumlarda bile yatağa aç giren, sokaklarda çöp toplayan ve her türlü uçurum düzeyleri farklı seviyelerde olan insan topluluklarını görmek mümkün.

Neden yurt dışından gelip her türlü şartlara rağmen rahat bir şekilde tatil yapıyorlar insanları sorgulamak kafaları karıştırır gibi gelmiyor değil insanın aklına psikolojik olarak orada yaşayan insanların eğitim düzeyleri çok iyi ama biz neden şuradan şuraya gitmiyoruz gidemiyoruz.
İnsanlar artık evlerinden çıkmaz komşusuna bile gidemez oldular. Bir güven problemi var gibi geliyor bana apartmanda oturanları hiç kimse net bir şekilde tanıyamıyor sadece apartman toplantılarında karşılaşılıp sadece birbirlerini anlamaya çalışan çok yüzlülük ve anlam kargaşası yaşayan insanlar;

Kendilerini ne kadar tanıyorlar.

Aileler çocuklarını yeterince dinliyorlar mı?

Karı koca kendini ne kadar tanıyor ve anlamaya çalışıyorlar.

Kardeşler birbirlerini neden kıskanırlar?

Sorunlar böyle birçok defa uzatıldığında uzmanların gözlemlediği en makul yöntem ve tespit şu oluyor. ‘’Bizler Birbirimizi Yeterince Dinlemiyoruz.’’ Dinlemeye çalıştığımızda ise birbirimizin sözünü kesip duruyoruz. Bu anlamsızlık yeterince sağlıklı oluyor mu? Tabi ki de hayır.

Söz verdiğimiz şeyleri yeterince özümseyip kavramaya çalışıyor muyuz? Asla insanlar otobüste, dolmuşta hayatın her alanında ne kadar da görgülü ve okumuş bilgili insanlar olsalar da hayatın içine çıkarlar girdiği sürece bu anlamsızlık hayatın sonuna kadar sürecek gibi.

Böyle olmaması için neler yapmak lazım teknolojiyi ne kadar geliştirsek de zaman bizim lehimize işliyor bazı saplantılı düşüncelerden kurtulup doğru yolu bulup kendi iç sesimizi dinlediğimiz sürece bu toplu bizi anlamaya çalışır yeter ki çevremizde ki olan önemli olaylara duyarsız kalmayalım gelişmişlik düzeyi bir üst seviye’ye taşınırsa o zaman harika bir toplum olma yolunda atılmış en güzel toplum biz oluruz yoksa yok olma yolunda kendi sonumuzu hazırlayıp el bombasının pimini kendi elimizle çekeriz bunu da kimse istemez diye düşünüyorum geç olmadan önlemlerinizi alın ve okuyan, araştıran doğru bilgileri doğru kaynaklardan öğrenen toplum olmaya çalışın sürdürülebilirlik açısından bu tespitler çok önemlidir.

Yaşamak için savaşmak savaşmak için de belirli tecrübeler edinip o savaş gereçlerini yapmak gerekiyor. Başarı ancak böyle kazanılır.


Yazan: Güven Özdemir

TEOG Nedir?


TEOG Nedir?

TEOG, Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş sisteminin kısaltmasıdır. Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş olarak belirlenen yeni modelde tek Seviye Belirleme Sınavı (SBS) yerine öğrenciler 8. sınıfın her iki döneminde de 6 dersten birer kez olmak üzere yılda 12 sınava girmektedirler.

Ortak Sınav Nedir?

Ortaokulların 8 inci sınıflarında Türkçe, matematik, fen ve teknoloji, din kültürü ve ahlak bilgisi, T.C. inkılâp tarihi ve Atatürkçülük, yabancı dil dersleri için dönemsel olarak yapılan sınavlardan, iki yazılısı olan derslerden birincisi, üç yazılısı olan derslerden ikincisi olmak üzere, Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünce her dönem merkezi sistemle yapılan ortak sınavlardır.

Grip Nasıl Geçer?


Grip Nasıl Geçer?

Grip bulaşıcı bir hastalıktır. Genellikle belirtiler ortaya çıkmadan bir gün öncesinden başlayarak bir hafta sonrasına kadar hastalar, gribi,bulaştırabilir.


Toplu yerlerde ve kapalı ortamlarda bulunan kişilerde hastalığı almak kolaylaşır. Hastalık kişiden kişiye solunum yolu ile geçer. Hastalığa yakalanmış kişinin hapşırma veya öksürme ile havaya verdiği su damlacıklarının içindeki virüsün sağlıklı kişi tarafından solunması ile bulaşır. Su damlacıkları iki saat boyunca havada kalabilir ve insanlara hastalığı bulaştırabilir.
Bu yüzden kapalı mekanlarda birbirlerine yakın çalışanlar veya okullardaki öğrenciler özellikle risk altındadır.

Grip için Bitkisel Tedavi Önerileri :

* Grip salgın halinde iken bol bol sarımsak yenmeli, evde gripli biri varsa odasının bir köşesine soyulmuş sarımsak konması hastalığın bulaşmasını engellemek için bir önlemdir.

* Ekmek üstüne dilimlenerek yenen bolca soğan, bedeni zararlı maddelerden arındırır ve sinir sistemini güçlendirir.

* Bol bol C vitamini yönünden zengin olan portakal, mandalina, greyfurt ve limon yenmelidir.

* Muz haşlaması yapılıp suyu içilir. Ayrıca bolca muz yemek de faydalıdır.

* İki çay kaşığı çiğ kahve, bir yumurtanın sarısı ile karıştırılarak içine bir tatlı kaşığı limonun suyu ilave edilir. Bu karışımı hap haline getirerek yutun. Gribinize iyi geldiğini göreceksiniz.

* Adaçayı, gargara yapılarak içilir.

* 1 kilo suyun içine 30 gram çuha çiçeği kökü atılır ve haşlanır. Süzülerek ılık ılık günde 3 bardak içilir.

* 1 kilo suda 50 lavanta çiçeği haşlanır. Süzülerek çay gibi içilir.

* 1 kilo suda 10 gram kuru incir, 10 gram kuru üzüm haşlanır. İçine 5 tane muz ezilip konur. Hastalık geçene kadar bu karışımdan yemeye devam edilir.