AŞKIN BÜYÜSÜ
Gölgeler
içinde saklanmaktan bıkmış kan ter içinde bir akşam Paris sokaklarında loş
sokak lambasının aydınlattığı soğuk kış günü gölgem bir yabancı gibi benim
önümden koşuyor ve sanki bir yabancı düşman gibi bana bakıp gülümsüyordu
bozacılar çığırtkan nefeslerini evlerin duvarlarına yansıtıp iç cidarlarına
doğru uyuyanların kulaklarında hafif bir esinti gibi duyurmaya çalışıyordu
gençler bardan çıkıp neşeli şarkılar söylüyor pencerelerden susun artık diyen
yaşlılar gençlerin üzerlerine saksı fırlatma cesaretini bile gösteriyorlar
gençler ise vurdum duymaz tavırlarla gözden kayboluyorlar yaşlılar bağırdıkları
ile kalıyorlar. Gecenin bir vakti bisikletli bir genç önüne aldığı kızı
dudaklarından öpmeye çalışırken ikisi birden bisikletten düşüyorlar Allahtan ikisine
de bir şey olmuyor ama genç yerde de rahat durmuyor kızı kollarının arasına
alıp Elenor benimle evlenirmisin deyip kızı dukaklarından öpüyor çevresinde
toplanmış olan halkı hiç gözleri görmüyor kız da evet aşkım evet deyip oğlan
kızı bir daha öpüyor öpüyor çevredekiler onları alkışlıyor. Herkes oradan mutlu
sonla ayrılıyor eskiden
Parisin ücra
köşelerinde açık hava sinemaları olurdu gençler arabalarına oturup aşk kokan
zevkli bir serüvene iki saat dalıp giderlerdi yanlarında getirdikleri patlamış mısırları
arabanın içine sağına soluna dökerler birde bak sevgilim sana bir numara
göstereceğim deyip avuçlarına doldurdukları mısırları havaya atıp ağızları ile
yakalamaya çalışırlardı ama pekte marifetli sayılmazlardı yüzlerini gözlerini
mısır yapıp kızın hafif tebessümle gülmesine kızarlar sıkıysa sen yapta görelim
deyip kıza sert çıkarlardı kızlar bu konuda çok marifetli olurlardı attıkları
mısırları hep onikiden vurup ağızlarının içine 3-4 mısırı sokmayı başarırlardı
bak işte böyle yapılır deyip oğlanlara nisbet yapmaktan da geri kalmazlardı
film izleme gidip de o ilk öpüşme anı olmazsa olmazlardandı orada evlenme
teklif edilir orada sevişilir orada arılıklar yaşanırdı hep gülmek olmaz değil
mi? Bir çiçekçi yaklaşıp abim bir çiçek almazmısın şu güzel sevgiline dediğinde
akan sular durur pahalı pahalı güzel güller satın alırlardı. Açık hava
salonlarının hep yanında sosis ekmek satan seyyar satıcılar kalp şeklinde balon
satan seyyar satıcılar kitapçılar ve de çiçekçilerin olmadığı açık hava
sinemaları yok denecek kadar azdı çığırtkan sinema görevlileri ve lamba tutarak
loş ışıkta sizi yerinize oturtan görevliler yoktu şavrole marka üstü açılan
arabaların sıra sıra dizildiği birde koltukların üzerine oturmuş sevgililer
olursa kesin kavgalar çıkar herkes filimi değil de kavgayı izler zevkli zevkli
mısırını yer çekirdeğini çitlerdi. Açık hava sinemasına girerken gördükleri
pano yazısını kimse dikkate almazdı lütfen yerleri kirletmeyin lütfen gürültü
yapmayın lütfen lütfen deyip uzayan sıkıcı belediyenin koymuş olduğu kurallara
kimse uymaz çöp konteynırlarına kimse çıkarken bir şey atmazdı.
Ben boston
lisesi birinci sınıfa giderken bir kızı sevmiştim deyip babam iğrenç iğrenç
espiriler yapıp lise anılarını anlatırdı annenizle şu şekilde tanıştık hep
dayak yer alaya alınan biriydim askerde çavuş Bartının sözlerini hiç
dinlemezdim su sıkıntısı vardı bana kepçe suratsız Barni diye çağırırdı hep bir
günle başlayan sözler duymak istemezdim hiç babamdan hemen oradan uzaklaşır
odama gider ders çalışma bahanesi ile aşk romanlarını alır okumaya başlardım
annem aşağıdan bağırır hadi Vilma hadi akşam yemeği hazır Edi’ye de söyle oda
gelsin babanız küplere biniyor Edi benim erkek kardeşim suratında çiller olan
kulağı kepçe haylaz mı haylaz bir çocuktu hep uçuk fikirleri olmuştur hep abla
ben birgün çok ünlü bir astronot olacağım bilinmeyen bir gezegene yolculuk
yapacağım deyip abuk subuk hayallerin içine girer onları gerçekmiş gibi
kabullenirdi odasında türlü türlü uzay cisimleri ile dolu oyuncak koleksiyonu
vardı. Edinin odasına sesizce girdim bir dergi vardı elinde NASA bilmsel uzay
araştırmaları nasıl yapılmalıdır yazan ilginç bir makale okuduğunu gördüm o
makaleyi okurken uyuya kalmış hissettirmeden orada olduğumu kulağına eğilip Edi
geldik şimdi inebilirsin burası Mars demek istedim ama hadi ablacığım kalk
yemek hazır dedim kan ter içinde kalkıp abla bir şey keşfetmek üzereydim neden
uyandırdın beni dedi bir de tokat patlattı suratıma kardeşim henüz 5 yaşında
bir evde tek başına çocuğu kırıp dökmekte üstüne yok hadi yüzünü yıka in
aşağıya hemen bu tokatın intikamını da annemler bir yere gidince alacağım
senden
anne bu
oğlun çok salak
ne oldu yine
bana durup
dururken tokat attı
kızım
çocukla çocuk olma sende
çocukluğuna
ver gitsin kapat böyle ufak bahisleri
tamam anne
ama içimden
hayin planı mı nasıl devreye sokarım tilkilikleri geçmeye başlamıştı bile elm
sokağı kabusu yaşatmanın zamanı gelmişti Edi bunu hak etmişti çoktan hep
beraber masaya oturup Tanrıya bu güzel nimetleri verdiği için şükürler
ediyorduk yemek masasını annemle beraber topladık babam news time in london
gazetesinden en sevdiği köşe yazarlarını ve ekonomistleri okumaya başlamıştı
annem ise bulaşıkları bitirmiş eline kuru bir bez alıp kurlamaya geçmişti bende
ona yardım ettikten sonra hocamın vermiş olduğu ödevleri bitirdim annemde
magazin dergisi olan women fashion show’dan güzel kıyafetler beğenmeye
çalışıyordu aniden kapı çaldı annem telaşlı bir şekilde dergisini fırlatıp
kapıyı açmaya gitti gelen kasaba şerifi Wash’tı annesi ona bu ismi koymasının
sebebinin bir gün dere kenarında kasabalılardan birinin tecavüzüne uğramış ve
ondan sonra kötü kadın olarak kasabada anılır olmuş onun için şerifin adı Wash
olarak kalmış ama kimse gerçek babasının kim olduğunu bilmiyor kasabadan gelip
geçen bir zengin tüccar olduğuna inanılıyor hikaye böyle başlıyor yağmurlu bir
günde kapımız çalındı fırtınadan göz gözü görmüyordu
bayan Mari
Annemin ismi
Mariy’di 45 yaşında mavi gözlü altın sarısı saçları bir de yanağında küçük bir
beni vardı babam o bene aşık olmuş söylediğine göre annemi kasaba da Jack
amcanın dükkanından çıkarken görmüş babam da şehirler arası posta arabasının
şoförüymüş annem marketten çıkmış babam da yükünü boşaltmış arabaya binmiş
atları kamçılayıp yoluna devam edecekken annemi az kalsın eziyormuş Allahtan
anneme bir şey olmamış ama apar topar annemi müşahede amaçlı kasabada yer alan
sağlık ocağına yatırmışlar babamda başında beklemiş annem uyanır uyanmaz..!
dikkatli
olsana be adam az kalsın beni ezecektin der demez babamın yüzü kızarmış ne
diyeceğini unutmuş
sadece affedersiniz
bayan o kadar güzelsiniz ki büyünüze kapılıp sizi görmeye fırsatım bile olmadı
gözlerim gözlerinizde mahkum oldu deyince annemin bütün öfkesi gitmiş
sakinleşmiş çıkışta Dodi teyzenin kurabiye dükkanına gitmişler muzlu bir süt
ile kurabiye istemişler bir birlerine bakmaktan bir şey bile yiyememişler Dodi
teyze
hey küçüğüm
atların kişnemesine dışarı çıktım seni görünce aman Tanrım inşallah Küçük
Marime bir şey olmamıştır dedim çok korkuttun bizi
bir şeyin
yok değil mi Mari
Yok Dodi
teyze teşekkürler
O büyülü
sahneyi Dodi teyze bozduktan sonra tekrar buluşmak üzere sözleşmişler ve babam
iki ay sonra kasabaya tekrar dönmüş annemi ailesinden istemiş ve mutlu bir
evliliğin temelleri böylece atılmış tarih 1913 ilkbaharı 22 Mart günü kasaba kilisesinde
peder Edivardo eşliğinde evlenmişler ilk üç sene çocukları olmamış ben 1916
ekim ayında sabaha karşı zorlu bir doğumla evde ebe Eliza teyze sayesinde
dünya’ya gelmişim adımı da Eliza teyze koymuş.
Her neyse bu
olayları daha sonra konuşuruz kapıda şerifi unuttuk
Annemi
karşısında gören şerif nezaketen şapkasını çıkartıp iyi akşamlar madam Mari
diye annemi selamladıktan sonra söze başladı
Sizi bu
sahatte rahatsız ettiğim için özür diliyorum evinize yakın olan flybirth
gölünde 15 yaşlarında bir kız çocuğu boğulmuş vaziyette bulundu haftalar önce
orada boğulduğunu sanıyoruz şehir birimleri incelemelerine devam ediyorlar
lütfen dikkatli olun çocuklarınızın bu gölün etrafında yalnız başlarına
dolaşmamaları için uyarın iyi akşamlar gelişmelerden sizleri de haberdar ederim
Annem kapıda
donakalmış benzi bembeyaz kesilmişti kekelemeye başladı
Bir kız kız
kız çocuğu ço ç ocu cu ğu göl et et et te boğ u la rak öl öl öl müş
Ağlamaya
başladı bizlerde ağlamaya başladık kardeşim daha ölümün anlamını kavrayacak bir
yaşta değildi onun aklında ölüm uzayı keşfe çıkmakla eş değerdi
Şöminenin
etrafına oturduk annemin yüzü hala soluktu soluk benizli yutak kabilesinden şef
uçan kartalın yüzüne sürdüğü beyaz boya gibi içnde savaş çığlıkları sesiz bir
şekilde ellerinde baltalar ve atlarının eğerlerine oturmuş ulu şavaşçılar gibi
çığlık atmaya devam ediyordu ama biz o ulu çığlıkları duymuyorduk annem
kardeşime ve bana sarıldı
Sizleri çok
seviyorum asla yanımdan ayrılmayın çocuklar dedi ve ağlamaya devam etti
Bu ağlamalar
sabahlara kadar sürecekmiş gibi geldi bana babam sabahın ilk ışığında kasabaya
gitti arabayı çalıştırmış çok güçlü motoru olan bir cadillac’dı arabamız bir
kelepirciden ekin tarlamızın yarısına karşılık almıştı bu arabayı arabanın
motor sesine uyandım cama koştum babam av tüfeğini arabanın bağajı’na koyup
kızgın bir yüz ifadesi ile arabaya bindi kasabaya doğru hareket etti.
Direk
annemin yattığı odaya koştum annemin odası Edi’nin yattığı odanın
bitişiğindeydi annem hala uyuyordu babam annemin hep çok horladığını söyler
annemde babamı bu konuda suçlar ama her ikisi de bir şef gibi sanki bir
orkestrayı yönetiyorlarmış gibi horlarlar ama hep inkar ederler annem çok güzel
horluyordu saat sabah 06:30’du kardeşimin odası bitişikte olduğu için onun
odasının kapısı her zaman açıktır kardeşim her türlü karanlık gücün onu ele
geçirip götüreceğine inanır buna korku demeyelim de bir şüphe diyelim sadece
annemi bu konuda uyandırmak istem ama
bir türlü buna cesaret edemedim o kadar güzel uyuyordu ki bir prenses
gibi demek ki dünkü olaydan dolayı geç yatmıştı gözlerinin altı morarmıştı
ağlamaktan saçları sanki dün geceden sonra o korku dolu olaydan dolayı
kulaklarını kapatan kısımlar beyazlamıştı.
Bende hiç
sesimi çıkarmadan odama geri döndüm dönerken Edi’nin odasına da göz ucuyla
baktım üstü açılmıştı gittim üstüne en sevdiği bugs banni battaniyesini tekrar
örttüm ve sesiz bir şekilde odadan çıktım. Ayıcığına sarılmış öyle tatlı
uyuyordu ki..!
Odama gittim
kapıyı örtüm yatağıma uzandım neden böyle şeyler hep bizim kasabada oluyor’u
sorgulamaya başladım bu olayları düşünürken biran içim geçmiş garip bir sesle
irkildim odamın camına biri taş atıyor kim olduğuna bakmaya gittim camın
pervazını açtım ve camı açtığım anda anlıma küçük bir taş geldi hafif kanamaya
başladı anlım
Jesica
senmiydin sabahın köründe ne arıyorsun burda
Jesica bizim
iki sokak aşağımızda yer alan bir konakta oturuyor dedesi önceden kasabanın
belediye başkanıymış bir husumetten dolayı dedesini gangsterler vurmuş kasabaya
ilk suyu o getirmiş altın avcılarının da vurmuş olabileceği söyleniyor.
Bir ses
duydun mu? Jesica
Bizim arka
bahçeden geliyor ses salıncak sesi bu Jesica arka bahçeye gel çabuk ol biraz
Tamam tamam
sende duydun mu sanki bir çocuk sesi gibi geldi bana
Evet
Koşarak
indim merdivenlerden ayağım bir ara merdiven boşluğuna takılır gibi oldu
tökezledim düşmekten son anda kurtuldum...
Yazan: Güven Özdemir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder