25 Ekim 2015 Pazar

AŞKIN BÜYÜSÜ (KORKU VE GERİLİM ROMANI)

AŞKIN  BÜYÜSÜ

Gölgeler içinde saklanmaktan bıkmış kan ter içinde bir akşam Paris sokaklarında loş sokak lambasının aydınlattığı soğuk kış günü gölgem bir yabancı gibi benim önümden koşuyor ve sanki bir yabancı düşman gibi bana bakıp gülümsüyordu bozacılar çığırtkan nefeslerini evlerin duvarlarına yansıtıp iç cidarlarına doğru uyuyanların kulaklarında hafif bir esinti gibi duyurmaya çalışıyordu gençler bardan çıkıp neşeli şarkılar söylüyor pencerelerden susun artık diyen yaşlılar gençlerin üzerlerine saksı fırlatma cesaretini bile gösteriyorlar gençler ise vurdum duymaz tavırlarla gözden kayboluyorlar yaşlılar bağırdıkları ile kalıyorlar. Gecenin bir vakti bisikletli bir genç önüne aldığı kızı dudaklarından öpmeye çalışırken ikisi birden bisikletten düşüyorlar Allahtan ikisine de bir şey olmuyor ama genç yerde de rahat durmuyor kızı kollarının arasına alıp Elenor benimle evlenirmisin deyip kızı dukaklarından öpüyor çevresinde toplanmış olan halkı hiç gözleri görmüyor kız da evet aşkım evet deyip oğlan kızı bir daha öpüyor öpüyor çevredekiler onları alkışlıyor. Herkes oradan mutlu sonla ayrılıyor eskiden

Parisin ücra köşelerinde açık hava sinemaları olurdu gençler arabalarına oturup aşk kokan zevkli bir serüvene iki saat dalıp giderlerdi yanlarında getirdikleri patlamış mısırları arabanın içine sağına soluna dökerler birde bak sevgilim sana bir numara göstereceğim deyip avuçlarına doldurdukları mısırları havaya atıp ağızları ile yakalamaya çalışırlardı ama pekte marifetli sayılmazlardı yüzlerini gözlerini mısır yapıp kızın hafif tebessümle gülmesine kızarlar sıkıysa sen yapta görelim deyip kıza sert çıkarlardı kızlar bu konuda çok marifetli olurlardı attıkları mısırları hep onikiden vurup ağızlarının içine 3-4 mısırı sokmayı başarırlardı bak işte böyle yapılır deyip oğlanlara nisbet yapmaktan da geri kalmazlardı film izleme gidip de o ilk öpüşme anı olmazsa olmazlardandı orada evlenme teklif edilir orada sevişilir orada arılıklar yaşanırdı hep gülmek olmaz değil mi? Bir çiçekçi yaklaşıp abim bir çiçek almazmısın şu güzel sevgiline dediğinde akan sular durur pahalı pahalı güzel güller satın alırlardı. Açık hava salonlarının hep yanında sosis ekmek satan seyyar satıcılar kalp şeklinde balon satan seyyar satıcılar kitapçılar ve de çiçekçilerin olmadığı açık hava sinemaları yok denecek kadar azdı çığırtkan sinema görevlileri ve lamba tutarak loş ışıkta sizi yerinize oturtan görevliler yoktu şavrole marka üstü açılan arabaların sıra sıra dizildiği birde koltukların üzerine oturmuş sevgililer olursa kesin kavgalar çıkar herkes filimi değil de kavgayı izler zevkli zevkli mısırını yer çekirdeğini çitlerdi. Açık hava sinemasına girerken gördükleri pano yazısını kimse dikkate almazdı lütfen yerleri kirletmeyin lütfen gürültü yapmayın lütfen lütfen deyip uzayan sıkıcı belediyenin koymuş olduğu kurallara kimse uymaz çöp konteynırlarına kimse çıkarken bir şey atmazdı.

Ben boston lisesi birinci sınıfa giderken bir kızı sevmiştim deyip babam iğrenç iğrenç espiriler yapıp lise anılarını anlatırdı annenizle şu şekilde tanıştık hep dayak yer alaya alınan biriydim askerde çavuş Bartının sözlerini hiç dinlemezdim su sıkıntısı vardı bana kepçe suratsız Barni diye çağırırdı hep bir günle başlayan sözler duymak istemezdim hiç babamdan hemen oradan uzaklaşır odama gider ders çalışma bahanesi ile aşk romanlarını alır okumaya başlardım annem aşağıdan bağırır hadi Vilma hadi akşam yemeği hazır Edi’ye de söyle oda gelsin babanız küplere biniyor Edi benim erkek kardeşim suratında çiller olan kulağı kepçe haylaz mı haylaz bir çocuktu hep uçuk fikirleri olmuştur hep abla ben birgün çok ünlü bir astronot olacağım bilinmeyen bir gezegene yolculuk yapacağım deyip abuk subuk hayallerin içine girer onları gerçekmiş gibi kabullenirdi odasında türlü türlü uzay cisimleri ile dolu oyuncak koleksiyonu vardı. Edinin odasına sesizce girdim bir dergi vardı elinde NASA bilmsel uzay araştırmaları nasıl yapılmalıdır yazan ilginç bir makale okuduğunu gördüm o makaleyi okurken uyuya kalmış hissettirmeden orada olduğumu kulağına eğilip Edi geldik şimdi inebilirsin burası Mars demek istedim ama hadi ablacığım kalk yemek hazır dedim kan ter içinde kalkıp abla bir şey keşfetmek üzereydim neden uyandırdın beni dedi bir de tokat patlattı suratıma kardeşim henüz 5 yaşında bir evde tek başına çocuğu kırıp dökmekte üstüne yok hadi yüzünü yıka in aşağıya hemen bu tokatın intikamını da annemler bir yere gidince alacağım senden

anne bu oğlun çok salak

ne oldu yine

bana durup dururken tokat attı

kızım çocukla çocuk olma sende

çocukluğuna ver gitsin kapat böyle ufak bahisleri

tamam anne

ama içimden hayin planı mı nasıl devreye sokarım tilkilikleri geçmeye başlamıştı bile elm sokağı kabusu yaşatmanın zamanı gelmişti Edi bunu hak etmişti çoktan hep beraber masaya oturup Tanrıya bu güzel nimetleri verdiği için şükürler ediyorduk yemek masasını annemle beraber topladık babam news time in london gazetesinden en sevdiği köşe yazarlarını ve ekonomistleri okumaya başlamıştı annem ise bulaşıkları bitirmiş eline kuru bir bez alıp kurlamaya geçmişti bende ona yardım ettikten sonra hocamın vermiş olduğu ödevleri bitirdim annemde magazin dergisi olan women fashion show’dan güzel kıyafetler beğenmeye çalışıyordu aniden kapı çaldı annem telaşlı bir şekilde dergisini fırlatıp kapıyı açmaya gitti gelen kasaba şerifi Wash’tı annesi ona bu ismi koymasının sebebinin bir gün dere kenarında kasabalılardan birinin tecavüzüne uğramış ve ondan sonra kötü kadın olarak kasabada anılır olmuş onun için şerifin adı Wash olarak kalmış ama kimse gerçek babasının kim olduğunu bilmiyor kasabadan gelip geçen bir zengin tüccar olduğuna inanılıyor hikaye böyle başlıyor yağmurlu bir günde kapımız çalındı fırtınadan göz gözü görmüyordu
bayan Mari

Annemin ismi Mariy’di 45 yaşında mavi gözlü altın sarısı saçları bir de yanağında küçük bir beni vardı babam o bene aşık olmuş söylediğine göre annemi kasaba da Jack amcanın dükkanından çıkarken görmüş babam da şehirler arası posta arabasının şoförüymüş annem marketten çıkmış babam da yükünü boşaltmış arabaya binmiş atları kamçılayıp yoluna devam edecekken annemi az kalsın eziyormuş Allahtan anneme bir şey olmamış ama apar topar annemi müşahede amaçlı kasabada yer alan sağlık ocağına yatırmışlar babamda başında beklemiş annem uyanır uyanmaz..!
dikkatli olsana be adam az kalsın beni ezecektin der demez babamın yüzü kızarmış ne diyeceğini unutmuş

sadece affedersiniz bayan o kadar güzelsiniz ki büyünüze kapılıp sizi görmeye fırsatım bile olmadı gözlerim gözlerinizde mahkum oldu deyince annemin bütün öfkesi gitmiş sakinleşmiş çıkışta Dodi teyzenin kurabiye dükkanına gitmişler muzlu bir süt ile kurabiye istemişler bir birlerine bakmaktan bir şey bile yiyememişler Dodi teyze

hey küçüğüm atların kişnemesine dışarı çıktım seni görünce aman Tanrım inşallah Küçük Marime bir şey olmamıştır dedim çok korkuttun bizi

bir şeyin yok değil mi Mari

Yok Dodi teyze teşekkürler

O büyülü sahneyi Dodi teyze bozduktan sonra tekrar buluşmak üzere sözleşmişler ve babam iki ay sonra kasabaya tekrar dönmüş annemi ailesinden istemiş ve mutlu bir evliliğin temelleri böylece atılmış tarih 1913 ilkbaharı 22 Mart günü kasaba kilisesinde peder Edivardo eşliğinde evlenmişler ilk üç sene çocukları olmamış ben 1916 ekim ayında sabaha karşı zorlu bir doğumla evde ebe Eliza teyze sayesinde dünya’ya gelmişim adımı da Eliza teyze koymuş.

Her neyse bu olayları daha sonra konuşuruz kapıda şerifi unuttuk
Annemi karşısında gören şerif nezaketen şapkasını çıkartıp iyi akşamlar madam Mari diye annemi selamladıktan sonra söze başladı

Sizi bu sahatte rahatsız ettiğim için özür diliyorum evinize yakın olan flybirth gölünde 15 yaşlarında bir kız çocuğu boğulmuş vaziyette bulundu haftalar önce orada boğulduğunu sanıyoruz şehir birimleri incelemelerine devam ediyorlar lütfen dikkatli olun çocuklarınızın bu gölün etrafında yalnız başlarına dolaşmamaları için uyarın iyi akşamlar gelişmelerden sizleri de haberdar ederim
Annem kapıda donakalmış benzi bembeyaz kesilmişti kekelemeye başladı

Bir kız kız kız çocuğu ço ç ocu cu ğu göl et et et te boğ u la rak öl öl öl müş

Ağlamaya başladı bizlerde ağlamaya başladık kardeşim daha ölümün anlamını kavrayacak bir yaşta değildi onun aklında ölüm uzayı keşfe çıkmakla eş değerdi

Şöminenin etrafına oturduk annemin yüzü hala soluktu soluk benizli yutak kabilesinden şef uçan kartalın yüzüne sürdüğü beyaz boya gibi içnde savaş çığlıkları sesiz bir şekilde ellerinde baltalar ve atlarının eğerlerine oturmuş ulu şavaşçılar gibi çığlık atmaya devam ediyordu ama biz o ulu çığlıkları duymuyorduk annem kardeşime ve bana sarıldı

Sizleri çok seviyorum asla yanımdan ayrılmayın çocuklar dedi ve ağlamaya devam etti
Bu ağlamalar sabahlara kadar sürecekmiş gibi geldi bana babam sabahın ilk ışığında kasabaya gitti arabayı çalıştırmış çok güçlü motoru olan bir cadillac’dı arabamız bir kelepirciden ekin tarlamızın yarısına karşılık almıştı bu arabayı arabanın motor sesine uyandım cama koştum babam av tüfeğini arabanın bağajı’na koyup kızgın bir yüz ifadesi ile arabaya bindi kasabaya doğru hareket etti.
Direk annemin yattığı odaya koştum annemin odası Edi’nin yattığı odanın bitişiğindeydi annem hala uyuyordu babam annemin hep çok horladığını söyler annemde babamı bu konuda suçlar ama her ikisi de bir şef gibi sanki bir orkestrayı yönetiyorlarmış gibi horlarlar ama hep inkar ederler annem çok güzel horluyordu saat sabah 06:30’du kardeşimin odası bitişikte olduğu için onun odasının kapısı her zaman açıktır kardeşim her türlü karanlık gücün onu ele geçirip götüreceğine inanır buna korku demeyelim de bir şüphe diyelim sadece annemi bu konuda uyandırmak istem ama  bir türlü buna cesaret edemedim o kadar güzel uyuyordu ki bir prenses gibi demek ki dünkü olaydan dolayı geç yatmıştı gözlerinin altı morarmıştı ağlamaktan saçları sanki dün geceden sonra o korku dolu olaydan dolayı kulaklarını kapatan kısımlar beyazlamıştı.

Bende hiç sesimi çıkarmadan odama geri döndüm dönerken Edi’nin odasına da göz ucuyla baktım üstü açılmıştı gittim üstüne en sevdiği bugs banni battaniyesini tekrar örttüm ve sesiz bir şekilde odadan çıktım. Ayıcığına sarılmış öyle tatlı uyuyordu ki..!
Odama gittim kapıyı örtüm yatağıma uzandım neden böyle şeyler hep bizim kasabada oluyor’u sorgulamaya başladım bu olayları düşünürken biran içim geçmiş garip bir sesle irkildim odamın camına biri taş atıyor kim olduğuna bakmaya gittim camın pervazını açtım ve camı açtığım anda anlıma küçük bir taş geldi hafif kanamaya başladı anlım

Jesica senmiydin sabahın köründe ne arıyorsun burda

Jesica bizim iki sokak aşağımızda yer alan bir konakta oturuyor dedesi önceden kasabanın belediye başkanıymış bir husumetten dolayı dedesini gangsterler vurmuş kasabaya ilk suyu o getirmiş altın avcılarının da vurmuş olabileceği söyleniyor.

Bir ses duydun mu? Jesica

Bizim arka bahçeden geliyor ses salıncak sesi bu Jesica arka bahçeye gel çabuk ol biraz
Tamam tamam sende duydun mu sanki bir çocuk sesi gibi geldi bana

Evet

Koşarak indim merdivenlerden ayağım bir ara merdiven boşluğuna takılır gibi oldu tökezledim düşmekten son anda kurtuldum...




 Yazan: Güven Özdemir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder